8 Nis 2013

46 YIL SÜREN HAMİLELİK-ZEHRA EBUTALİB VE UYUYAN BEBEĞİ


 


   Hayat garip bir dilemadır. Çok sıradan olabilir. O kadar sıradan olabilir ki neredeyse seneler sonra nerede olacağımızı bile tahmin edebilecek gibi oluruz  ama aynı zamanda hayat sürprizlere gebedir. Bu sürprizler çok hoşumuza gidebilir veya tam tersine bizi mutsuz da edebilir. Hayat mutluluklarla doludur ama bu mutlulukları bir anda elimizden alabilecek kadar acımasızdır da. Hayat çok kısa sürebilir daha jübileyi yapamadan bitebilir veya çok uzun sürebilir.Hayat hayattır işte. Herkesin hayatı kendine özeldir ama bazılarının ki daha bir özeldir..ZEHRA EBUTALİB'in hayatı gibi...


   Zehra Ebutalip 1929 yılında, Afrika'nın Atlas okyanusuna bakan yüzünü okşayan, Fas da dünyaya gelir. 1929 senesi ile evlenip Kazablanka'nın biraz dışında kalan ufak bir köyde yaşamaya başlayana kadar hayatı, sıradan bir köylü kızının hayatı. Evlendiğinde köydeki pek çok kadının eşinden daha iyi bir eşi olduğu için kendini şanslı görür. Sever kocasını, kocası da ona iyi bakar iyi davranır. Sonra 26 yaşındayken 1955 senesinde hamile olduğunu anlar. Mutlu evliliğini, ilk bebeğini beklemenin mutluluğu pekiştirir. Çok istemiştir çünkü bu bebeği..Zaten o yıllara göre biraz geç biraz zor hamile kalmıştır bu bebeğe..dolayısıyla bir sürprizdir bu bebek ona...


   Bebeğini kucağına almak için gün sayarken, her hamile kadının heyecanlarını ve ortak sıkıntılarını o da yaşar ama hiç şikayet etmez. Zaten fiziksel acılara dayanıklı ve güçlü bir kadındır. Sonra beklenen an gelir. Tam 9 aylık hamile değildir ama o zamanlar bu gibi şeylerin çok da hesabı yapılmaz, hem yapılsa ne olacak çözüm yoktur ki....Doğum ağrıları başlar. Çok şiddetli ama beklentiyle dolu ağrılar. Ancak 48 saat geçmesine rağmen doğum gerçekleşemeyince ve ağrılar gitgide şiddetlenince, mecburen Kazablanka da bir hastaneye kaldırılır. 1955 yılının Fas'ı, doktorların elinde var ile yok arası alet edevat ve bilgi, yine de onu inceler incelemez bir terslik olduğunu bebeği normal yollardan doğuramayacağını anlarlar. Hemen ameliyata almak bebeği sezeryan ile doğurtmak isterler. Tam bu esnada, Zehra, yanındaki yatakta yatan kendisi gibi hamile olan ve ameliyata giren kızın karnından bebeği çıkartamadıklarını ve bebek ile kızın öldüğünü öğrenir. Çok korkar ve korkunç ağrılarına rağmen, yalınayak geceliklerle hastaneden kaçar. Kapıda onu yakalayan ailesine yalvararak onları da korkutur ve ikna eder. Hep beraber köye dönerler. Zehranın bilmediği şey bu hareketinin aslında Zehra'nın ölüm fermanı olması gerekirken onun hayatını kurtardığıdır. Hayat bir kere daha şaşırtmıştır ama Zehra bunu 46 yıl sonra öğrenecektir.


   Bebek bir türlü gelmek bilmez, ağrılar o kadar şiddetlidir ki Zehra yattığı yatağı parmaklarıya parçalar. Aradan 4 gün geçer ama bebek kendini göstermez, bu arada Zehra'nın hatırladığı bebeğinin bu 4 gün boyunca devamlı kıvrandığı ve dışarı çıkmak için çırpındığıdır. 5.gün ablası bu bebeği doğurmaktan vaz geçmesi ve hastaneye dönüp ameliyat olması için yalvarmaya başlamıştır. Hatta yeni doğan bebeğini Zehra'ya evlatlık olarak verme sözü bile verir.Ama hastaneye geri gönmeye gerek kalmaz. Bebek birden hareket etmeyi keser, bebeğin hareketlerinin kesilmesiyle birlikte ağrılar da kesilir. Fas da bebekleri ölü doğan veya düşük yapan kadınlara anlatılan bir efsaneye göre bebek bazen hayatla karşılaşmak istemez ve doğmaktansa uyumaya karar verir. Bu bebeklere uyuyan bebekler denir ve annelerinin onurunu ve ruhunu koruduklarına inanılır. Zehra bebeğinin doğmamasını, doğmak istememesine, hareketsizliğini de uyumaya karar vermiş olmasına bağlar.Sancıları kesildikten sonra kesinlikle doktora gitmeyi reddeder ve bebeğim uyuyor der. Bir daha çocuğu olmaz, 3 çocuk evlat edinir, bu çocuklar ona torunlar verir, Zehra'nın bir daha doktora gitmesini gerektirecek hiç sıkıntısı olmaz, sadece hala karnı vardır ve bebeği vücudunu hiç terketmemiştir.


   Gerçekten de Zehra'nın bebeği 46 yıl boyunca uyur. Ancak bir gece, Zehra 75 yaşındayken, korkunç doğum sancılarıyla uykusundan uyanır.Nefes bile alamamaktadır. Yine 2 gün boyunca müthiş ağrılarla cebelleşir, en sonunda evlat edindiği oğullarından biri onu apar topar hastaneye kaldırır.


   Hastanede doktorlar, tıp dünyasında inanılmaz ender rastlanılan bir mucize ile karşılaşırlar. Hasta olarak getirilen ve ağrıları ile karnındaki şişliğe bakarak vücudunda bir çeşit tümor olduğunu düşündükleri kadının röntgen görüntülerinde, ne olduğu anlaşılamayan ama 42 cm boyutlarında ve kesinlikle tümör olmayan yabancı bir nesne görünmektedir. Nesneyi daha iyi anlamak adına Zehra MR cihazına sokullur ve çıkan sonuçlar hastaneyi ayağa kaldırır. 75 yaşındaki kadın hamiledir.Karnında bir bebek taşımaktadır.


  Zehra'nın 46 yıl önce başına gelen ise başlı başına başka bir mucizedir.Döllenmiş yumurtasının rahimin içinde büyümesi gerekirken, hiç rahime düşmemesi ve yumurtalık ile rahimi birbirine bağlıyan fallopi tüpünde büyümeye başlaması sonucu dış gebelik yaşamıştır. Buraya kadar oldukça fazla sayıda kadının başına gelen talihsiz bir durum söz konusudur ancak büyük fark şurdadır; Normal bir dış gebelikte korkunç ağrılar hamileliğin çok erken aylarında kendini gösterir ve hemen tedavi edilmezse genelde çok kanamalı ve hatta öldürücü olabilen fallopi tüpü yırtılmaları meydana gelir. Zehra'nın durumunda hiçbir ağrı meydana gelmeden bu tüp yırtılmış ve döllenmiş yumurta karın boşluğuna düşmüştür. Bebek beslenmesi için gereken plesentasını burada iç organlara bağlamış ve olanaksızın da olanaksızını başararak gelişmiş neredeyse tam boyutlarında bir bebek haline gelmiştir. Belli bir noktadan sonra vücudun bebeği taşıyamaması ve reddetmesi üzerine immun sisteminin bebeğe saldırmasını ( kısaca vücudun bebeği yabancı cisim olarak algılamaya başlayıp yok etmeye çalışması) Zehra doğum sancıları olarak algılamıştır. 1955 senesinde doktorlar Zehra'yı muayene ettiğiklerinde rahiminde bir terslik olduğunu farketmiş ve ameliyat etmek istemişlerdi ama o zamanın koşullarında böyle bir ameliyatın yapılması zaten mümkün değildi ve Zehra'nın ölmesi kesindi. İşte hastaneden kaçışı onun hayatını böyle kurtarmıştı.


   1955 senesinde 5 günlük bir iç savaştan sonra vücut bebeği öldürmüştü. Ancak bebeğin çok büyümesine izin verdiği için onu elimine de edemiyordu. Dolayısıyla bebeğin etrafında kalsiyumdan bir duvar örmeye başladı.Ta ki bebek tamamen taş kaplanana kadar ve bu şekilde bebek gerçekten de 46 yıl boyunca Zehra'nın içinde uyudu.


   Geçirdiği çok hafif bir karın zarı iltahabı Zehra'nın vücudunu bu 46 yıllık misafire karşı yeniden alarma geçirdiğinde Zehra 75 yaşında ve kanser şüphesi ile hastaneye yatırılmış yaşlı bir kadındı.


   Doktorlar bebeği oradan alıp almamak konusunda çok zorlandı, çünkü iç organlara zarar vermek mümkündü, ancak Zehra 46 yıllık hamileliğinin artık bitmesini ve bebeğinin uyandırılması istedi, hastanın ölebileceğini kabul ettiği bir formu imzalamasından sonra uzun ve zorlu bir ameliyatın ardından uyuyan bebek, uyuduğu yerden alındı.


   Zehra için uyuyan bebek, tıp dünyası için taş bebek, bizim için acı ama gerçek manası ile bir mucize bebek.....Hayat işte, mutluluk da verir bir anda da alır, sürprizlerle doludur ama acı olabilirler, kısacık da sürebilir, 46 yıl da, çok sıradan başlayıp, mücizeye de dönüşebilir....






Hiç yorum yok: