29 Şub 2012

DÜNYAYI BEN YÖNETSEYDİM..

  İlluminati ile ilgili bir kitabı bitirdim geçenlerde ve akıma geldi..Acaba dünyayı ben yönetseydim nasıl olurdu.Şahane bir senaryo yazdım hemen. Gözümde canlandırması bile güzeldi.işte dünyayı yönettiğim bir hayat..
   Gücünün ve parasının sınırsız olduğu bir insanım. Dolayısıyla yaptığım herşeyi haklı çıkarabilir veya her anormalliği normal gösterttirebilirim. Hem benim yönettiğim bir dünyada bazı şeyler anormal değil normal kabul edilecekler nasıl olsa :)
   Devasa boyutarda bir yatak odasında uyanıyorum.Dünyayı yönetmek yoğun ve zorlu bir görev ve çalışma saatleri yok o yüzden istediğim saatte kalkabilirim ama elbette çok çalışmam gerekiyor o yüzden bazen günlerce yatamaya da bilirim. Her neyse yapılacak bütün toplantılar, verilecek bütün kararlar çike çike benim uyanmamı bekleyecek. Kusuruma bakma dünya...
  Yatak odası muhteşem bir şelaleye bakıyor. Ama özel camlar sayesinde sadece , lav silahına , radyasyona ve kurşuna değil aynı zamanda şelalenin gürültüsüne de dayanıklı..Şimdi burada muhteşem ihtişamımı ve para ile yıkanan hayatımı anlatmayacağım artık daha fazla..Yeterli ipucunu vermiştir şelale manzaralı oda....
   Ben iyi kalpli bir lider olduğum için kendi lüksüm yanında başka şeylere de çok önem veriyorum elbette bir taraftan.Aç ve açıkta olanlara karşı sorumluluklarımın bilincindeyim. Ve herkesin yemek yiyebildiği bir dünyada yaşamalarına özen gösteriyorum.
  Yeni dünyada çok fazla alınmış siyasi karar var, geyik amaçlı bir yazıda  onlara da çok giremeyeceğim.Girmeye kalkarsam  Marcel Proust'un 7 ciltlik Kayıp Zamanın izinde çalışmasını baştan yazmış gibi olacağımdan, ben kendime de enteresan gelen bir iki düzenlemeyi belirtmekle yetineceğim.
  Petrol ve elmas dünya iç savaşlarının, savaşlarının ve kışkırtılmış düzensizliklerin en temel taşları oldukları için bu şeytanlarla ilgilli önemli düzenlemeler getirdim.. Bunların, işletilmesi ve çıkarılması ile ilgili alınmış kararlarım içerisinde , elmasın artık çıkarılmasının yasaklanması, ve otomotiv sektöründe benzinli ve dizel araba üretiminin durdurulması ilk sırada. Başlangıç olarak uçmayan ve belli bir tonajın altında olmak kaydıyla, yüzen bütün kişisel taşıma araçlarının elektirikli hale getirilmesi mecburi. Bu teknoloji şu an var ancak petrol devlerinin çıkarlarına hizmet etmediği için kullanılmıyor. Benim yünettiğim dünyada petrol de benim, dev de, o yüzden, saklanmakta olan bu teknolojinin kullanılması mecburi .
  Kadınlar ve sonradan görme rolexli adamlar elmas takmasalar da olur artık. Şu an da var olan çıkarılmış elmaslar el değiştire değiştire gayet iyi hizmet vermeye devam edebilirler. Yenilerine gerek yok.
  Aidsin ilacı çoktan bulundu  ancak, yasal aids tedavisi o kadar pahalı ki ilaç şirketleri daha uzun bir süre gerçek çözüm yerine devletlere inanılmaz paralara şu anki ilaçları satmaya devam edeceklerdiii.Ama ben elbette buna müsade etmiyorum. Gerçek tedavi doğru fiyatla devletlere satılacak. Satılmaması halinde ilaç şirketi sahiplerine aidsli kan verilecek ve tedavi göremeyecekleri bir odaya kapatılacaklar. Böylece dünya üzerinde yaşayan milyonlarca aidslinin neler yaşadığını anlayacaklar.
  Her zaman mantıklı kurallar koymayabilirim. Dediğim gibi bu benim dünyam. Dolayısıyla, İnsanların artık hayvanlarla evcik hayvan münasebeti kesilecek. Evcil hayvan beslemek, köpekleri alıp evlerde beslemek, istediği zaman sıçmasına müsade ettirmeyip kakasını çişini tutturmak, kuşları kafeslerde çürütmek, atları patlayıncaya kadar koşturup bundan deli gibi paralar kazanmak, hayvanat bahçeleri ve hayvanlı sirkler kesinlikle ve kesinlikle yasak... Hayvanlar ancak kendi isterlerse sizin evinize girecek ve kalacaklar...
 Yememiz amçalı hayvan üretme çiftliklerine çok katı kurallar gelecek. Buradaki hayvanlar için acısız öldürme yöntemleri belirlenecek ve minicik kafeslerde iğrenç kutularda ilaçlarla besiye çekilmeleri kesinlikle yasaklanacak. Bize yemek olarak kendi canlarını feda eden bu hayvanlara, saygı gösterilecek..
  Kimse beni sevmek zorunda olmayacak. İkiyüzlü ve kikirik bir halktansa gerçek dytgularını gösteren bir halk tercih ederim.Hayatta nefret etmedim yavşak kikiriklerden nefret ettiğim kadar kimseden..
 Sevdiğim adamın bütün eski sevdikleri ve hayatına giren kadınlar işkenceyle öldürülecek ( evet dediğim gibi her zaman mantıklı olmak zorunda değilim..)
  Çok yüksek bedellerle kumar oynamak adı verilen salaklık kaldırılacak. 50000 dolar açılışlı poker masalarında  her pay sürmede Sudanlı bir çocuğun aylık yemek masrafı kadar paranın bok olduğunu düşünürsek çok haklı bir düzenleme..1000 dolara kadar kumar oynanabilecek ama kişi başı aylık 3000 doları geçemeyecek.(bu nasıl kontrol edilecek onun ayrıntıları bu yazıya çok gelir canlarım sorry)
 Sigara fabrikaları sigaranın içine kattıkları o korkunç kimyasalları katarlarsa o bacaları , fabrika sahiplerine takılacak. Sigara üreteceklerse bile saf tütünden yapacaklar. İnsanların hepsine birden,sigarayı bıraktırmak mümkün olmadığı için, hiç olmazsa içtikeri şeyin kötünün iyisi olmasını sağlayabiliriz sanırım..
 Sevdiğim adamın eski sevdikleri işkenceyle öldürülecek demiştim değil mi.. Tamam..neyse o kadınların geride kalan acılı aileleri ve sevdiklerine yüklü miktarda, vicdanımı rahatlatma parası verilecek.(nede olsa sadist değilim ben..iyi biriyim)
  Ormanlar ve denizlerin korunmasıyla ilgili de bir ton düzenlemem var elbette ama onlar klasik şeyler..Geri dönüşüm herkesin mihenk taşı olacak..Doğayı kurtarmanın en kolay yolu geri dönüşümdür..Bu heryerde geliştirilecek ve uygulattırılacak. ( evet bu noktoda geri dönüşüm için şiddetli yasaları uygun görüyorum..inatla geri dönüştürmeyenlerin, geri dönmemek üzere dönüştürülmesi hoş mesela..)

İşte böyle canlarım. Hayalim derin ve zevkli...Dünyayı yönetmek kimbilir ne kadar çılgın bir yük nasıl manyakça bir sorumluluk demektir. Çıkarsız, insanlar için ve yaşadığın gezegen için hareket edebilmek..Böyle biri yok elbette..Hiç kimse çıkarı olmadan böyle ağır bir yükün altına girmeyecektir...Hayaller güzeldir..Gerçeklerle karşılaşıp kırılıncaya kadar...





 
   

22 Şub 2012

DÜĞÜN DERNEK DİZİSİ 1 : KIZ İSTEME :)))


12 Ocak 2012 tarihli düğün dernek tuzakları ve acılar tandanslı yazımdan sonra düğün dernek yollarıyla ilgili bir yazı serisi hazırlamaya karar verdim. Düğün dernek tuzaklarında düğün mekanlarının fiyatlarından bahsetmiştim ve ne kadar basit şeylerden ne kadar çok para kopartmaya çalıştıklarından. Neyse bu seferki yazılarım "evet" dedikten sonra hayatınızı biraz olsun kolaylaştırmaya yönelik..Nacizane..Ve evet biliyorum bu yazı tamamen kızlara yönelik :)))))


İSTEME

Kız isteme olayı bizim kültürümüzde önemlidir. Çok keyifli bulduğum bu iş esnasında yapacaklarınız ve yapmayacaklarınız zaten aile tarafından dikte edileceği için ben giyecekleriniz ve süslenecekleriniz kısmıyla ilgileniyorum şu noktada.

O gün son derece sevimli ve cici görünmek belirlediğim konseptti. Bu mihvalde dantelli görüntülü bir elbise seçmeyi uygun görmüştüm. oldukça fazla yeri gezip dolaştıktan sonra MANGOda tam aradığım elbiseyi buldum.

Bu elbisenin altına siyah kalın çoraplar ve CHARLES&KEITH den aldığım ve ten rengi ve siyah karışımı ayakkabılar giydim.




Kuaföre aşağıdaki resmi götürüp bu topuzu yaptırdım ancak benim kahkülüm o kadar kısa olmadığı için kahkül kısmını dağınık bir balıksırtı şeklinde arkaya doğru örmüştük.





Her hangi bir küpe ve elbisenin yakası kapalı olduğu için kolye takmadım. Sadece çok ince bir bilezik takmıştım.


Hediye olduğu için nereden olduğunu bilemiyorum ama benzerleri her kuyumcuda var.Bence çok şık ve zarifler. Boncuk olayı ise özellikle süper :))




Makyaja gelince :))))

Yanaklar : Çok hafif pembe tonlarında bir allık kullandım.LAURA MERCIER Opera (cilt tonunuza göre en hafif olan pembeyi seçin)


Dudaklar: şeffaf parlatıcı sürdüm.MAC Plushgloss.


Gözler:Bu yuvarlak gözleri biraz daha uzun ve büyük gösterebilen bir makyaj aynı zamanda...

Fondoten surdukten sonra ten rengimde (bu sefer daha açık renk değil) bir kapatıcıyı bütün göze ve altına sürdüm.Sonra MAC Brule isimli ve ten rengi farı gözkapağına tombul bir fırçayla sürdüm (ten renginiz ne ise o renk bir far.Benim ten rengime brule uyuyor)





MAC Woodwinked isimli farı, yassı bir fırçayla, göz kapağının tam üstüne gelmeyecek şeklinde, kaş kemiği altındaki boşluğa ve gözün köşelerine sürdüm.



İnce açılı bir fırçayla MAC CArbon (veya erhangi bir MAT siyah far ) farını tam kirpik diplerine gelecek şekilde incecik sürdüm. Sonra aynı far ve fırçayla yukarı doğru minik bir kuyruk çizdim.



Aynı fırçayla göz altına da gözün yarısına kadar gene MAC Carbon farı kirpik diplerine çok yakın bir şekilde çektim


Aynı yassı fırçayla gözün köşesine çektiğim kuyruğu hafifçe kalınlaştırdıktan sonra, FLORMAR Truecolor Dipliner Siyah likit eyelinerla , eğik uçlu fırçayla çizdiğim bütün çizgilerin üzerinden geçtim.



Gözlerin içine de AVON'nun kalem şeklindeki Supershock Gel eyelinerı ile siyah çektikten sonra, CLINIQUE Fineliner for Brows 3 numara ile kaşa şekil verdim.Gerçek kaş şeklimi değiştirmeden sadece biraz düzelttim. Güçlü kaşlardan ziyade daha doğal kaşları tercih ettim.



Orjinal makyajda takma kirpikte kullanmıştım.MAC no7 takma kirpikler. Ama burada kullanmadım.Sadece alt ve üst kirpiklere bol bol siyah rimel uyguladım.Dolgunlaştırıcı özelliği olan YVES SAINT LAURENT Mascara Volume Effect 1. favorim..




Biraz yardımcı olabildiğimi umuyorum :) Bir deneyin bakalım..Bir sonraki bu dizinin yazısı nişan kıyafet ve makyajı hakkında...:)))))


18 Şub 2012

SEN HİÇ GERÇEKTEN AYNAYA BAKTIN MI?

 Hayatınız devam ederken, sabah kalkar, gece yatar, ağlar veya gülerken...  bir anda birşey olur.  Hani ani bir aydınlanış, ani bir görüş, böyle şimşek çakmış gibi bir algılayış anı olur...sizin oldu mu hiç..

  Kendinizle ilgili herşeyi bir anda kesin net ve çok net bir acımasızlıkla anladığınız bir an..Tabiri caizse ne bok olduğunuzu tam olarak kavradığınız bir an...Benim oldu sayın okuyucu..valla billa oldu ve seni temin ederim ki hiç de beklediğim gibi olmadı.

  Ben kendimle ilgili nihai gerçeği kavradığım anda, gökte gök kuşakları belirmesini, hafif bir keman eşliğinde grek korosunun HALELUYAAA diye ulumasını, tatlı bir rüzgar saçlarımın arasından eserken, bir ışık hüzmesinin beni aydınlatması falan beklerken çok farklı oldu..Bok gibi soğuk bir günde, istediğim herşeye sahip olduğuma inandığım bir anda, fevkaladenin de fevkinde bir acımasızlıkla kafama küt diye indi.. Kendinin ne olduğunu anlamak..Kendini kandırmaktan uzak, maskelerinden arınmış bir şekilde, kendine çırılçıplak bakmak zorunda olmak...Bazı şeylerin değişebileceğine ,kendinin değişebileceğine dair inançlarının gaz ve toz bulutu olması.."insan değişebilir, herkes değişebilir laylayloom" palavralarını anlamak..Kendinle geçirdiğin yıllardan sonra, seni neyin beklediğini artık iyice idrak etmek...EVET SAYIN OKUYUCU..BEN BUYDUM..DEĞİŞMEYECEKTİM..HEP BU OLARAK KALACAKTIM..Tabi okuyarak kendimi daha da geliştirebilirim, insan ilişkilerimi şekillendirebilirim, özel hayatımdaki davranışlarımı şekillendirebilirim ama eninde sonunda başbaşa kalacağım kafamın içindeki şahısla yani gerçek benle geçireceğim hayatımı şekillendiremezdim. o değişmeyecekti..İnanç kalıplarım değişebilir ama düşünce sistemim değişmeyecekti, baktıklarım değişebilir ama gördüklerim değişmeyecekti, sıkıntılarımın şekli ve şemali değişebilir ama onları yaşayış şeklim değişmeyecekti...

  Bu zor geldi bana açıkçası..Aynaya baktığımda göz göze geldiğim şahsın nihai olduğu gerçeği..Hani hepimizin ufak kusurları vardı..Hani hepimiz insandık, hatalar yapabilirdik, hani bazen nankördük bazen tamahkar...peki neden hepsi bir araya gelmeye başladığı anda kocaman bir kanbur gibi sırtımdalardı..Hani ufaktılar,tefektiler....içi dolu turşucuklarmış meğer..Bir tane aldığın anda kendine bin tane hediye etmiş oluyormuşsun...

 Ne yazık ki insan yanlız bir canlı da olsa etrafındakilerle sürekli etkileşim halinde oluyor. Sizin kendinizle yaşadığınız, anlaşamamazlık bunalımları malesef sizi sevenlere de yansıyor. İstemeden sizi sevenleri de yorabiliyor, kırabiliyorsunuz.. o zaman aynaya baktığında daha çok üzülüyor insan..İşte bu kabul etme noktasını zorlaştıran yegane etken..

Kendini kabul etmek noktasında, ne kadar kaldığını bilmediğin hayatının geri kalan kısmını da kabul etmiş oluyorsun aslında. Hayatının geri kalan kısmında kendine yaptıklarını yapmaya devam edeceğini, o kafatasının içinde olanla beraber olmaya devam edeceğini....İyi haber artık neyle karşı karşıya oduğunu ve seni nelerin beklediğini çok iyi biliyorsun demektir. Kötü haber artık neyle karşı karşıya olduğunu ve seni nelerin beklediğini çok iyi biliyorsun demektir...

Avam bir tabirle yesin ya da yemesin kendi falına bakmış oluyorsun...Tarif ve malzemeleri değişse de artık tadı aşağı yukarı aynı olan bir yemeksin sen. Tadına baktığında hoşuna gittiye ne ala..Peki ya gitmediyse..korkuyor ve üzülüyorsan....O zaman güçlü olmak neymiş öğreneceksin canım okuyucu...
Çünkü güçlü olmazsan başaramazsın...Bu yolu tamamlayamazsın...

Peki siz hiç aynaya baktınız mı?? Gördükerinizi seviyor musunuz..Onu gerçekten tanıyor musunuz..Hayatınızın geri kalanını, gördüğünüz kişiyle ve asla içinden çıkamayacağınız kafatasınızın içinde yaşayacağınız gerçeğini kabul ettiniz mi??? Peki korkuyor musunuz????

12 Şub 2012

BİR VİTNİ VARDI BİZDEN İÇERÜ..

  Whitney Houston'un shitney bir şekilde aramızdan ayrıldığı haberiyle hüzünlendim ancak kendi dertlerimle  uğraşıyor olduğum için bu habere, duyduğum anda gereken duygusal tepkileri verememiş olabilirim... Ama şimdi yapabilirim gibime geliyor.Vitni benim için, "heartbreak hotel" şarkısıdır. Ama pek çoğumuz için "and i will always love you" nakaratı akla gelmektedir diye tahmin ediyorum.

Yukarıda da dediğim gibi, gerekli tepkileri o an  verememiş olsam da (body guardı hatırlayıp hüzünlenmek gibi) bir otelde ölmüş olduğu  haberini okur okumaz, "heartbreak hotel" kafamda titreşti..Evet kalp kırıklıkları eşliğinde ve muhtemelen kafası, doping almış bir attan daha güzelken, şahlayıp gitmişti bu diyarlardan..Uyuşturucuyla verdiği mücadeleyi kazanır gibi olduğu ifadelerine bakarak, ölümüne neden olan şeylerin, eroin veya crack türevi sokak uyuşturucularından ziyade, reçeteli anti depresan ve sakinleştirici hapların alkolle birlikte tüketilmesi olduğu ilk tahminler arasında.

Uyuşturucu işin içine girene kadar muhteşem ötesi sesi ve hatrı sayılır fiziğiyle hem kulaklara hem gözlere hitap etmekteydi. Çok başarılı işlere imza atmıştı ve atmaya da devam edebilirdi ama onun yerine ne yaptı, pek çok kadının yaptığını; Gitti ve en olmayacak adama aşık oldu. O adam da onu dövdü, uyuşturucuya alıştırdı ve temelde Vitni'nin hayatını bitirdi. Gene her olmayacak adama aşık olan kadın gibi, Vitni'nin de bu adamdan kurtulması yıllarını aldı. Bu arada ne kariyer kaldı, ne gurur, otel odalarında crack pipolarıyla ve şırınglarla resimleri basında gezdi, morarmış gözleri hakkında dayak mı yoksa uyuşturucu mu diye yorumlar yapıldı, New York'lu bir evsizden çok daha korkunç göründüğü fotoğrafları magazini şenlendirdi..Evet sonunda adamdan kurtuldu ama uyuşturucu denen ikinci aşkından kopamadı..Bu aşk sadece şekil değiştirdi, sokak uyuşturucularından, doktor onaylı uyuşturuculara geçiş yaptı ve bunların da aslında diğerlerinden farkı olmadığı, dün gece fonda hiç bir şarkısı çalmazken, tek başına boktan bir otel odasında ölü bulunmasıyla, ortaya çıktı..

  Peki ben neden Vitni hakkında biraz birşeyler yazmak istedim, çünkü, bu kadını, biz Türkler için diğerlerinden farklı kılan birşeyler var. Bu kadın, hiç bir gavurun yapamadığı kadar şarkılarıyla bizim arabesk ruhumuzu doyurmayı başarmıştır .
"Bodyguard" filmiyle, senelerdir Türk sinemasının bize sunduğu, güçlü ve zengin kadın fakir erkek aşkı bu sefer, Hollywood sosuyla marine edilmiş ve içine bir tutam, o zamanlar bir ilah olan Kevin Costner katılmıştır. Senaryo bu kadar tanıdıkken ve bir de iyice lezzetlendirilmişken, Türk insanının bu filme bayılması ve mihenk taşı yapması da kaçınılmaz olmuştur.
 Şarkılarına gelince "i will always love you" kadın erkek, herkesin içerisindeki deli ve derin aşkı orataya çıkarmıştır ve bu sayede" i will always 'elle çizilmiş kalp' berkecaan,aynur,ahmet,sibel" tandanslı duvar yazıları bütün 90'lar ve sonrasında hayatımızı ve sokaklarımızı renklendirmiştir.
"i am every woman" da bize anlattığı kadın, erkeğine delice aşık ve vaatkar, oynak bir kadının gönder taşıyanıdır. Kendimizi seksi, güçlü ve yeterli olduğumuzu hissettiğimiz bir moda girmemizi sağlamıştır.
"heartbreak hotel" ve "it is not right but it is ok" de aldatılmış ama taş gibi güçlü ve yoluna devam edecek bir kadının marşlarıdır. Bu kadın ki "yaptığın doğru değil ama olsun" diyebilecek kadar cooldur. Adama dayak atmaya kalkmamaktadır, kıyafetlerini kesmemektedir, sakince adama -siktirip gitmesini- söylemektedir. Güç abidesi gibidir, dinleyene de seni anlıyorum ve yanlız değilsin güçlü ol kardeşim mesajı verir alttan alta..
Bunlar ve muadilleri şarkıları, biz Türklerin duygusal çarklarına, mükemmel uyan dişliler olarak ruhumuzu tıkır tıkır çevirmeyi başarmıştır.

 İşte bu sebeptir,  Vitni'nin ölümüne, vefakar halkımın bu derece hüzünle tepki vermiş olması. Bizi seven ve içimizden biri olan Baykal Kent'in ölümünü kimse sallamazken, vitnimiz için tek bir göz yaşı olmayı başardık.Vitni bizi bilmiyordu belki ve sanırım umrunda değildik ama koskoca bir nesil, seni her zaman sevecek Vitni bunu unutma

10 Şub 2012

NACİZANE FİKRİMİN İNCE GÜLÜ ; DUYGUSAL İLİŞKİLER

 Hayatımızda sevgilimiz veya eşimiz, yani birisi varken, iyi hatırlamak gereken, istediğimiz gibi davrandığımız, kendi çöplüğümüzde öttüğümüz dönemlerin artık sona ermiş olduğudur. Yaşanan ilişkinin güzel veya korku filmi olup olmadığına göre, bu durum son derece rahatça kabul edilebilecek bir fedakarlık da olabilir, korkunç parangalar gibi de hissettirebilir. Duygusal ilişkilerin artıları muhteşemdir ama  aşağıdakiler gibi bir çok kısıtlamayı da beraberlerlerinde getirebilirler  ve yaz yaz bitmeyebilir, önemli olan "o" kişiyle gerçekten hayatınızı paylaşmak isteyip istemediğinizdir.Elbettte o kişinin bunu için doğru insan olup olmadığı en az isteğiniz kadar önemlidir. Bİrini hayatınıza dahil ederken en basitinden bir sürü şeyden  fedakarlık etmeniz ve bu fedakarlıkları mutluluk içinde, içi gitmeden yapmanız gerektiğini de gerçekten iyi kavramış olmak gerekir.
Örneğin;
Hafta sonları istediğin saatte kalkma özgürlüğünü elinden alınmıştır çünkü ya beraber birşey yapılacaktır ya da taraflardan birisi erken kalkar sıkılır ve diğerine yamanır...

Rahatça tuvalete gidebilme özgürlüğün artık rafa kalkmıştır. Tuvalete girip herhangi bir devletin senfoni orkestrasını bastırabileceğin günler bitmiştir. Popona susturucu takman gerekir ki bu imkansızdır..İnsan zamanla bu işi öksürerek, musluk açarak,tam uygun anlarda sifon çekerek kamufle etmeyi öğrenecektir.

İnsan tek başınayken iğrenç bir varlıktır. Tek başınıza evde kimse yokken yaptığınız bütün o iğrençlikleri hatırlayın..Evettt burnu karıştırıp çıkanları dikkatle incelemek veya toparlayıp atmak bunlardan biri, işte bu ve muadili iğrençliklerin hepsi artık bir hayal olmuş durumdadır..

Kadın da erkek de imaj seçme özgürlüğünü kaybetmiştir.Kadının her giydiğinin memeleri açıktır ve erkeğin kıyafetleri korkunç kırodur.Bayıldığınız gri kazağınız, karşınızdaki tarafından memelerin beline kadar açık ifadesiyle, giyilemeyecekler sınıfına sokulabilir veya hayatta traş olmayı sevmeyen bir erkek her gün mırın kırın traş olmak zorunda kalabilir.

Sessize alınmış telefonlar veya uyurken telefona bakmama gibi özellikler ölümcül bir hal alabilir.Telefon sesine tahammül edemeyen ve sessize alan biriyseniz, bu korkunç manalara çekilebilir..Telefon her zaman açık ve temiz bir şekilde ortada ve sesi mümkünse orta veya yüksek sese ayarlanmış olarak durmalıdır.

Kavgaları ederken de seviye artık önemlidir.Eskiden kızsanız dümdüz gideceğiniz durumlarda, "bunu neden böyle yaptığını anlamıyorum veya hayır çok yanlış sen yanlışsın gibi" psikiyatrist cümlerleleri kurmak en doğrusudur, yanımızdakinin gırtlağını sıkmak veya böğrünü deşmek isterken dahi...

Karşınızdaki insanın isteklerinin zaman zaman feci şekilde sizinkiyle çatışması halinde, bazen kendi isteklerinizden fedakarlık etmek gerekmektedir. Deli gibi beğendiğiniz koltuk takımına, eşiniz "götüm gibi" diye beyanatta bulunabilir mesela..Böyle durumlarda, o dili koparıp yedirmektense, daha ortak zevke hitap eden bir koltuk aramanız ilişkinizin salahıyeti açısından gereklidir.

Karşınızdakini bazı ufak deliliklerine ve abukluklarına tahammül etmeniz gerekmektedir.Bazen bu abukluklar ve delilikler hiç de küçük olmayabilirler üstelik. Arabada giderken ve tıkalı trafikte yanınızdaki kişin radyoda çalan "girl look at that body heyyy i work out" tarzı sözler içeren şarkıyı (şarkı için bkz: link ) , "mörl lök rof hadiy yee hay wik iit" gibi bebekçe şeklinde ve son derece yüksek sesle söylemesine tahammul edebilmekdir mesela..Veya tam beraber evden çıkarken ve o kapıda beklerken, sizin obsesyona bağlayıp evi topralama hatta süpürge çalıştırmaya kalkmanız durumunda o süpürgeyle döverek sizi öldürmemesidir ilişki..

İlişkilerin ön önemli olgusu ise çok fazla şey bilmeye çalışmamak olduğudur. Çünkü bazen bilmedikleriyle mutludur insan.Karşınsındaki çok fazla deşen biri elbette kendisini rahatsız edecek birşey bulacaktır ve mutsuz olup, mutsuz edecektir..Düz duvar salak gibi davranmak değil ama devamlı bir pür dikkat halinin yanlışlığından bahsediyorum.Malesef bundan vazgeçmek, örneğin benim gibi kıskanç biriryseniz  oldukça zordur ama biraz zorlamayla yapılmayacak şey değildir.

Bu ve muadili bir sürü şeyden fedakarlık yapabilecek misiniz. Gülerek, arkaya bakmadan yapabilecek misiniz? Fedakarlıklar karşılıklı ise o zaman , o ilişki ödüllendirici ve mutluluk vericidir. Ama bir bakın bakalım, fedakarlıklar terazisi birinizde ağır basıyor mu..O zaman durup düşünmek lazım, gerçekten doğru mu diye..Burada fedakarlıklara değer biçip tartın demek istemiyorum ama hep siz fedakarlık yapıyorsanız, bu işin doğru olmadığını söylüyorum..
Özetle, fedakarlık olmadan hiç birşeyin olmayacağı  kesin. Bazı insanlar hayatlarını hep biriyle paylaşmak için doğmuş olurlarken, bazıları da asla biriyle beraber yapamazlar..Çoğumuz ise düzgün ve değerli bir ilişkinin nasıl yürüdüğünü öğrenmek zorunda kalırız..Umarım iyi birer öğrenciyizdir..




4 Şub 2012

DAHA ÇOK YAZMAK İSTERDİM AMA YEMEĞE ÇOCUKLUK KABUSLARIM DAVETLİ :)

 Bu aralar çok düşünüyorum çocukluğumu valla. Şu an var olan bütün ahrazlarımın, o zamanlardan kalma bir sebebi olduğuna inancım sonsuz. Burada oturup, psikiyatrist koltuğu edasında, kendi içsel çözümlemelerimi yapacak değilim elbette onun yerine hazır çocukluğumu düşünmeye başlamışken, o zamanlar, minik aklımla sinir olduğum bir iki şeyi yazmaya karar verdim.

 Geç yatmayı severim, geceleri severim..Sabah erken kalkmaktan hiç haz etmem ve ayrıca da kalkamam. Bebeyken de durum farklı değildi. Sabah okula gitmem gerektiği gerçeği bende korkunç bir ızdırap uyandırıdı.Annemin veya babamın odaya gelip "hadi uyku vaktin geldi" diyeceği an yaklaştıkça terler basardı, felaket hırslanırdım içten içe, yatmak istemiyorum diye. Anneme, babama uyuz olurdum, velet repertuarıyla baya baya giydirmişliğim vardı içten içe..(aptal anne/baba, pis anne/baba  gibi :))). İşin içine ergenlik de girince repertuar epey bir şenlenmişti...Afedersiniz ailem :)))

 Kocaman ayı şeklinde bir oyuncağım vardı ne idüğü belirsiz, gündüz vakitlerinde o ayıya sinir olurdum, çünkü çirkin bulurdum.  Geceleri de o ayıdan korkardım kardeşim..Rüyalarıma girerdi. Odadan dışarı çıkartır veya dolapların içine koyardım, ama yine de rüyalarımda o pis ayı gelip kıçımdan ısırırdı beni..Rezalet bir durumdu yani..Asıl enteresan olan sevgili ailemin o ayının her sabah evin farklı köşelerinde ortaya çıkmasına şaşırmayıp, o ayıyı inatla odama geri koymaktaki irade kuvvetleridir..Anneme geçenlerde bu durumu sorduğumda, o da bu anlamsızlığa bir anlam veremeyip "herhalde bilinçsizce ev toplarken onu da kaldırıp yerine koyuyorduk" demiştir.

 Başka çocukların oyuncaklarımla oynamasından nefretttttt ederdim. Bunun sebebi kesinlikle paylaşmayı bilmeyen veya cimri bir çocuk olmam değildi..Tabi içsel sebebi bilmedikleri için sevgili büyüklerim tarafından "ne yapsın tek çooocuuk tabee, bilmez paylaşmayı yazuuuk" şeklinde değerlendirildim. Gerçek sebep ise çok farklıydı.. Oyuncaklarıma çok iyi bakardım. Hala 25 yıllık oyuncaklarımı saklatırım ve hepsi de pırıl pırıl durumdadır. Oyuncağı bol olan bir çocuktum allaha şükür ama her biri tek tek çok kıymetliydi. ( pırtık ve özensiz kıyafetlere, oyuncaklara hiç tahammülüm yoktu bkz. yukarıdaki ayı ve bu tahammülsüzlüğüm hala devam etmektedir) Hepsine "sıpumone, peti, yamucuk, hüsamettin " gibi isimler vermiştim ve bu isimler önemliydi.Annemin bir oyuncaktan bahsederken ismini kullanması hoşuma giderdi. Mesela "şu bebek" dedi mi içten içe rahatsız olur ve içimden "onun adı sıpumone" diye düzeltirdim..İşte böyle bir ortamda ve özende, elalemin hıyar çocukları gelip oyuncaklarımı paraladıkları zaman, acaip içim giderdi..Aileme özellikle tembih ederdim, ben yokken, misafir falan gelirse, sakın oynatmayın oyuncaklarımla diye...Hiç unutmam, 13 yaşlarındayım, kazık kadar olmuşum yani. 3 yaşımdan beri sakladığım, kolunu çevirince müzik yapan, orasından burasından hayvanlar fışkıran bir müzik kutum vardı.. 3 yaşımdan beri diyorum. Bir gün dışarıdayken, salak bir misafir gelmiş, misafirin kendinden salak veledi oyuncağımı almış ve benim 3 yaşındayken bile sevgiyle, dikkatle oynadığım oyuncağımı, 7 yaşında olmasına rağmen neşeyle kırmıştı..ÇOOOOOOOOOOOOOOOOOOOK kızmıştım. O oyuncağı yirmiküsür yaşıma kadar öyle kırık kırık sakladım sonra attım..Zaten bir oyuncaklarım şimdi de kitaplarım için aynı şey geçerlidir..

 Dişlerimin döküldüğü dönem benim için bir kabustu..Daha rahatsız edici bir şey olamazdı.Zaten takıntılı bir tipin ağzının içinde tıngır tıngır dişlerin oynadığını düşünsenize..Delirirdim. Bazen dalar ve dilimle, dişi, dilim artık yara olana kadar sallardım..Kendim koparmaya çalışırdım. Yemezdi,  koparamazdım elbet ve günler geçtikçe iyice dellenirdim..Ağladığımı bilirim okulda bir gün...Allahtan babam bu konuyu çabucak halletti.. Benim ne manyak bir veled olduğumu anladığı için mi yoksa kendisi de beni aratmayacak kadar deli olduğu için mi bilinmez, bir dişi kurcalamaya başladığımı gördüğünde o diş daha hafifçe bile sallanıyorsa dahi, haşkalat gibi elini ağzıma sokup, dişi elleriyle ağzımdan koparmak suretiyle ızdırabıma son verirdi.. Bu sadist-mazoşist ilişkimiz sayesinde 7-11 yaş civarı tamalanan süt dişi dökme periyodu  bu şekilde sallanmayan dişlerin bile ağzımdan kopartılması suretiyle 1,5 seneye kadar kısaltılmıştır tahminimce.

Okumayı öğrendiğim andan itibaren elime ne geçtiyse okuduğum için, buna, ismini veremeyeceğim bir akrabamın evinde koltuk altlarından çıkardığım ve muhtemelen akrabamın çocuklarına ait erkek dergileri de dahil, yaşıtlarım çocuklara göre çok daha fazla konu hakkında bilgi sahibiydim. İlerde ironik bir şekilde doktor olmuş olan bir arkadaşım, 11 yaşlarındayken hala kızların, kaka ve çiş yaptığı deliğin aynı olduğunu zannetiği ve doğumun ne demek olduğunu bilmediği zaman, bulmuş olduğum o erkek dergilerinin de yardımıyla kızcağıza kadın anatomisini ve doğumu anlatmıştım..(doğumu okumuş ve sormuştum) kız çok ağlamıştı valla...Doğurmayacağım ben diye..Seneler sonra çatır çatır doğurdu valla..(neymiş korkunun ecele faydası yokmuş) Neyse ailem de gayet iyi bilirlerdi bu çok bilmişliğimi ama buna rağmen benim yanımda  böyle konuşurlarken kaş göz falan yaparlardı ya bazen, yerimden kalkıp ciyak ciyak bağırasım gelirdi..Ya ben biliyorum adet ne demek, ne diye "hangi pet" deyince pet şişe diyorsunuz ulan....Nasıl ezik bir durumdu...Bunu yapanlardan biri annem değildi bu arada, canım annem genelde bana açık olma yolunu seçmiştir..İyi de yapmıştır

Özetle çocukluk, zor zanaattir, kendini millete kanıtlamak zorunda, güçsüz, çaresiz hissettiğin ve hayatın üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığı bir dönemdir..Herkes çocukluk şahane der. Ayol, neyi ne zaman yiyeceğinin, neyi ne zaman giyeceğinin, ne zaman yatıp ne zaman kalkacağının hatta ne zaman tuvalete gireceğinin başkaları tarafından dikte edildiği, sana şebek muammelesinin yapıldığı bir hayatın  nesi şahanedir...Bir tek böyle salak salak oyun oynardık filan, o bile o kadar şahane değildi çünkü gene ne zaman ve ne kadar oynayacağımız dikte ediliyordu..Hiç üzülmedim ben çocukluğum bittiği için de keşke 25. yaşta dursaydı  bu büyüme işi..

3 Şub 2012

HOLLYWOOD VS. AVRUPA SINEMASI veya ALIEN VS. PREDATOR

 Patlamis misir esliginde koltukta kurulmus film seyrederken, izledigim filmin de etkisiyle bu yaziyi yazmaya karar verdim. Hollywood ile Avrupa sinemasini (Turk Sinemasida bu grubun icerisinde) karsilastirmak istiyorum. Belirtmem gerekir ki bu karsilastirma kesinlikle maddi kuvvet babinda olmayacak. Yani para Hollywood`da dolayisiyla gorsel olarak elbette cok daha basarili filmlere imza atabilirler burada yazmak istedigim  GENEL OLARAK Hollywood ve Avrupa sinemasi farklarinin bir kismi... Bu arada, bunlari yazarken sinema otoritesi oldugum gibi bir izlenim cikabilir ki bu elbette dogru degildir..Sadece benim pek de mutevazi olmayan fikirlerim diyelim :))

1-  HER ZAMAN MUTLU SONLA TACLANAN FILMLER VEYA KAHIRLAR
HOLLYWOOD: Cok az Hollywod filmi vardir ki mutlu sonla bizi senlendirmesin. Isler ne kadar boktan giderse gitsin, hayat ne kadar rezalet olursa olsun, son saniye duzelir. Ana kahraman ve sevdikleri filmin sonunda mutlaka gulumsemektedirler, muhtesem gunlerin vaad edicisi bir gunes ufukta hafif hafif parildayarak dogarken, kahramanlarimiz birbirlerine sarilirlar, kamera yavasca uzaklasir....
AVRUPA: Avrupa Sinemasinda mutlu son, jack pot vurmasi gibidir. Butun film boyunca hersey iyi gitse bile filmin sonunda mutlaka birsey olur, birsey ters gider, bir hastalik ortaya cikar.... kahramanimiz veya kahramanlarimiz korkunc bir lanet gibi esen belalarin ardindan telef olurlar, olen kisinin veya kisilerin ardindan, bizi korkunc acilara gark edecek agitlar yakilir..film biterken hepimiz kahrolmus, icimiz sismis, gozlerimiz aglamaktan portlemis oluruz...

2- IKI GUNLUK EGITIMLE JUMBO JET UCURABILEN VEYA JIJITSU YAPABILEN KAHRAMANLAR
HOLLYWOOD: Filmin isleyisi esnasinda ezik bir andaval olan kahramanimiz, filmin bir noktasinda, tas gibi bir kadin veya ilk bakista serefsiz zannedilen ama aslinda super bir sensei olan adam tarafindan, ic guclerine erismesi icin egitilir..Bu egitim  2-3 gun kadar surer ve egitimin sonunda cocugumuz inanilmaz bir guc kazanmis olur..Attigi kursun 12 den girer, jumbo jetleri kullanabilecek kivama gelir..Filmin bir noktasinda guclerini kullanamaz gibi olur ama yenilmesine yakin herkesin agzina sicarak zafer getirir..Muzik calar, gunes dogar,mutlu son esliginde kameralar uzaklasir...
AVRUPA: Kahramanimiz zaten herhangi bir egitimden falan gecmez, icsel gucleri falan da yoktur. Olmamasi gerekir cunku kimseyi yenmemesi gerekir, yenerse olmaz, mutlu son olur..O yuzden herseyi batirir ve geberir.. Akrabalari ve sevdikleri arkasindan agitlar yakar...Film biter..Aglayarak sinema salonunu terkederiz.

3- KAHRAMANIMIZ VEYA KAHRAMAN BIR CUMHURBASKANI DUNYAYI KURTARIR
HOLLYWOOD: Kahraman Amerikali sahis veya 3-5 kisilik bir gurup dunyayi yok etmek uzere olan bir gucu etkisiz hale getiriler, butun bunlari yaparlarken asla kendi iclerinden zayi vermezler ama herkesin cok afedersiniz a..na koyarlar.. Veya korkunc bir savasin esigindeki Amerikan Cumhurbaskani onundeki kirmizi dugmeye bakmaktadir. Bu dugmeye bastigi anda dunyanin kaderini degistirecek coklu bombalar ateslenecektir. Basmasi gerekmektedir yoksa Amerikalilarin hayatlari tehlikededir ama o cok insancil bir Cumhurbaskanidir, orgenerallerden birine doner ve sessizce "baska secenegimiz yok mu der" cevap "sadece X kisisi veya X takimi bu isi yapabilir efendim" dir..Cumhurcuk derin bir nefes alir ve " derhal buraya cagirilsin/lar" der..Orgeneralcik "efendim bu cok riskli" der..Cumhur tekrar derin bir nefes alir ve bu sefer daha yuksek sesle " bu riski almam lazim o insanlari kurtarmamiz lazim" der...X kisi veya takimi isleri cozer, iyi kalpli Cumhurcukla birlikte dunyayi kurtarirlar, ufukta gunes pirildarken kameralar uzaklasir.....
AVRUPA:Cumhurbaskani kanli bir diktatordur, iyi bir insan degildir, savas cikarir ve ulkesini satar zaten genelde siyasal icerikli bu filmlerde hic kimse tam iyi degildir. Kahraman yoktur, varsa bile filmin sonunda insanlarin hayatlarini kurtardiktan sonra veya bu ugurda hayatini kaybeder...Agitlar yakilir, milyonlar nallari diker veya kurtulur ama biz ne hikmetse yine de aglayarak sinemadan cikariz...

4- DIALOGLAR  VEYA O DA NE
HOLLYWOOD: Dialoglarin kesinlikle edebi bir degeri yoktur, sessizlik olusmasin diye bile yerli yersiz dialoglar filmin icine serpistirilmistir..Karakterler arasinda sessizlik olusursa, kesinlikle bu karakterler sevisecektir yoksa susmazlar..Bazen heyecanli ve korku ogeleri iceren bir filmin arasina, mal mal bir iki espirik dialog da eklenir ki rahatlayalim, gevseyelim ve sonraki gergin ogeye hazirliksiz yakalanalim..Film bitene kadar konusur allah konusurlar, birbirlerini gebertirlerken bile, gebertme islemine ara verip konusmaya baslarlar, vefat etmis olanlar, ruh olmus bir sekilde konusmaya devam ederler, bebekler ve hayvanlar ic ses olarak konusur, cogu zaman film biter yazilar akarken bile karakterlerin konusmalarini duyariz..
AVRUPA: Dialoga hasret bir sekilde ilerler film, karakterler bazen dakikalarca birbirlerine bakarlar, sagir mi olduk acaba diye dusunurken, bir ev aletinin sesi veya telefon sesi duyulur..Bazen karakter tek basina bir odada durur, dakikalarca ses olmaz...konusma olursa da dialoglar entel dantel iceriklidir cogu zaman sifreli gibidir ve "ulan ne dedi simdi bu" oluruz...filmin sonu geldiginde genelde duyulanlar agitlar ve hickiriklardir..temelde dialog olmadan, haykiris ve izdiraplarla film biter..aglayarak salonu terkederiz...

5- SEVISMEK VEYA SEVISMEMEK
HOLLYWOOD: Genel olarak sevisecek sahislar konusurlarken birden susarlar sonra sevisme islemine gecileceginin sinyali atesli bir sekilde birbirlerinin uzerine atlamak olur. Tam olarak soyunmamayi tercih ederler, ic camasirlariyla sevismek en tercih edilen fantazidir. Sevisirken komik bir olay olur, kafalar tokusur, dusulur falan, kikirdesilip eyleme devam edilir...bittikten sonra yatakta yanyana yatarlarken hayati kararlar alirlar, enteresan sirlar paylasirlar, kizimiz kiralik katil olabilir ve adami oldurmeye kalkabilir, pizza ismarlamaya karar verirlar veya feci sekilde kavga edip ortami terkedebilirler...sevisme esnasinda kamera odada baska bir noktaya odaklanirken ciftimiz flulasir....Erkek kicindan ve kadinin memesinin sol cenabindan baska cok fazla ayrinti goremeyiz...
AVRUPA: Sevisme beklenmedik bir anda veya son yarim saattir dialogsuz gecen sessizlikteki hareketlerden sonra baslayabilir. Yaldir yuldur ve gercekcidir, taraflari cirilciplak hatta istemeyecegimiz ayrintilariyla goruruz...Sevisme sonunda konusma olmaz ama mutlaka bir sigara icilir, sessizce giyinilir ve konu kapanir. Sevisme esnasinda kamera tatli bir gecis yapmaz, artik bir porno izliyor olabilecegimize inanmaya ve sevinmeye baslamisken bicak gibi sahne kesilir...